Austin’de gerçekleşen SXSW 2025 etkinliğinde, iletişim ve medya profesyonellerinin bir araya geldiği önemli oturumlar arasında Greg Galant moderatörlüğünde yapılan kriz iletişimi paneli öne çıktı. Muck Rack CEO’su ve kurucu ortağı Greg Galant, bu oturumda kurumsal kriz dönemlerinde iletişimin nasıl şekillendirilmesi gerektiğine dair önemli soruları gündeme taşıdı.
Panelin konukları arasında kriz iletişimi konusunda deneyimli isimlerden Molly McPherson, Axios kıdemli medya muhabiri Eleanor Hawkins ve Citi bünyesinde ABD bireysel bankacılık iletişiminden sorumlu yönetici direktör Laura Barganier yer aldı. Katılımcılar, kriz anlarında şirket liderlerinin kamuoyu karşısındaki rolü, hukuk ekipleriyle olan işbirliğinin sınırları ve “cancel culture” kavramının geçirdiği dönüşüm gibi güncel başlıkları değerlendirdi.
Liderlerin iletişim sürecine hazırlanması
Panelde öne çıkan başlıklardan biri, kriz zamanlarında şirket liderlerinin nasıl ve ne zaman konuşması gerektiğiyle ilgiliydi. Eleanor Hawkins, bu konuda “CEO’nun kriz anlarında kullanılması, yalnızca gerçekten önemli anlara saklanmalı. Aksi halde etkisini kaybedebilir,” yorumunda bulundu. Panelde vurgulanan noktalardan biri de şirket mesajlarının yalnızca kurumsal açıklamalarla sınırlı kalmaması gerektiğiydi. CEO ya da konu hakkında bilgili bir uzman kişinin kameralar karşısına çıkması, kamuoyuyla daha doğrudan ve güvene dayalı bir ilişki kurulmasına katkı sağlayabilir.
Laura Barganier, mesajın hangi platformdan verileceği konusuna da dikkat çekti. Basın toplantısı, sosyal medya, dahili bir e-posta ya da medya röportajı gibi farklı mecraların hedef kitleye göre özenle seçilmesi gerektiğini belirtti. Panelde, mesajın netliği ve şeffaflığı kadar, nasıl ve nerede verildiğinin de etkili iletişim açısından belirleyici olduğu ifade edildi.
Hukuk ve iletişim ekiplerinin işbirliği
Kriz dönemlerinde hukuk ve halkla ilişkiler ekipleri arasındaki gerilimli denge, panelde detaylı şekilde ele alındı. Molly McPherson, “İnsanlar markalarla değil, insanlarla iletişim kurmak ister. Kurumsal bir açıklama yalnızca hukuki terimlerden ibaret olursa kimseyle bağ kurmaz,” diyerek kriz iletişiminde lider figürün sorumluluk alarak öne çıkmasının etkisini vurguladı.
Panelde, şirketlerin “no comment” yaklaşımını hukuki dilden daha yapıcı bir alternatif olarak değerlendirebileceği belirtildi. Her durumda kapsamlı bir açıklama yapmak mümkün olmasa da, kısa ve dürüst bir değerlendirme yapılması kamuoyunun güvenini kaybetmemek açısından önemli bir strateji olarak gösterildi. Molly McPherson, hukuki kaygıların önemli olduğunu ancak iletişim stratejisinin tümüyle hukukçuların kontrolüne bırakılmasının güven bunalımına yol açabileceğini savundu.
Cancel culture etkisini yitiriyor mu?
Son yıllarda sıklıkla tartışılan “cancel culture” kavramı da panelin önemli konularından biriydi. Katılımcılar, bu kültürün etkisinin azaldığını ancak tamamen ortadan kalkmadığını belirtti. Molly McPherson, artık sadık takipçi kitlesi olan kişi ve kurumların bu tarz krizlere karşı daha dirençli hale geldiğini söyledi. Tepkilerin hâlâ güçlü olduğunu fakat hedef alınan isimlerin zaman içinde kamuoyunda yeniden itibar kazanabileceğini ekledi.
Eleanor Hawkins, bu bağlamda kamuoyunun verdiği ikinci şansların önemine dikkat çekti. İyi yönetilen bir kriz sürecinin, zamanla toplumsal hafızada olumlu bir iz bırakabileceğini ve kimi isimlerin tekrar kamuoyunda yer bulabileceğini dile getirdi.
SXSW 2025’teki bu oturum, kriz yönetiminin yalnızca anlık tepkilerle değil, planlı ve stratejik işbirlikleriyle yönetilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Liderlerin görünürlüğü, hukuk-iletişim dengesinin sağlanması ve kamuoyu ile kurulan samimi ilişki, kriz iletişiminin en temel yapı taşları olarak öne çıktı.