Bianet yazarı ve sosyolog Arslan Özdemir, Türkiye’de yayınlanan Kızıl Goncalar dizisi üzerinden tarikatların kadına yönelik baskılarını ve insan hakları ihlallerini eleştirdi. Özdemir, dizinin sosyolojik bir gerçeklik olduğunu belirterek, kadınların özgürlüklerini ve bağımsızlıklarını kısıtlayan, fiziksel ve psikolojik sağlıklarını olumsuz etkileyen bu baskıların ortaya çıkmasında dizinin önemli bir rol oynadığını ifade etti.
Dizinin sosyolojik önemine vurgu yapan Özdemir, Kızıl Gonca, özgürlük, devrim ve kadın hakları gibi güçlü kavramları temsil eden bir sembol olarak güçlü bir mesaj ilettiğini belirtti. Dizi sayesinde tarikatlar ve cemaatlerde yaşanan sorunların gündeme taşındığını ve Türkiye’de bu konuda bir farkındalık yaratıldığını dile getiren sosyolog, kadınların tarikat içindeki rollerini ve bu yapılarda karşılaştıkları baskıları anlamak adına dizinin önemli bir kaynak olduğunu ifade etti.
Özdemir’in değerlendirmelerine göre, Kızıl Goncalar dizisi Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin etkisi üzerine yapılan tartışmalara önemli bir katkı sağlamış ve bu yapılardaki kadına yönelik baskıları gözler önüne sermiştir.
“Kızıl Goncalar dizisi, tarikatların kadına yönelik baskılarını çarpıcı bir şekilde yansıtarak, Türkiye’deki sosyal gerçekliği gün yüzüne çıkarıyor. Kadınların özgürlüklerinin kısıtlandığı, insan haklarının ihlal edildiği bu yapıları deşifre ederek, toplumsal farkındalık oluşturuyor. Dizi, sembolizmiyle özgürlük, devrim ve kadın haklarına vurgu yaparak güçlü bir mesaj iletiyor. ‘Kızıl Goncalar’, tarikatların gerçek yüzünü ortaya koyarak, kadınların tarikat içindeki rollerini sorgulatıyor ve Türkiye’de bu konuda bir bilinç oluşturuyor.”
Sosyolog Arslan Özdemir’in bu köşe yazısı, Türkiye’deki tarikatlar ve kadın hakları üzerine yapılan geniş çaplı tartışmalara ışık tutarak, Kızıl Goncalar dizisinin sosyolojik önemini vurguluyor.