Strateji Uzmanı Dr. Yasin Kalafatoğlu, altın ve döviz piyasasındaki yükselişler karşısında merkez bankalarının kullandığı araçları ve enflasyonun neden kalıcı hale geldiğini detaylı bir analizle değerlendirdi.
Faiz kararı her zaman tek başına yeterli olmayabilir
Strateji Uzmanı Dr. Yasin Kalafatoğlu, para otoritesinin piyasalardaki dengeyi sağlamak için başvurduğu adımları çok yönlü bir çerçevede ele alıyor. Ona göre ilk sırada faiz politikası yer alıyor. Dr. Kalafatoğlu, “Faiz oranlarını artırmak veya azaltmak, yabancı yatırımcıları çekebilir veya yerel para biriminin cazibesini artırabilir, böylece piyasaları dengelemeye yardımcı olabilir” diyor. Ancak bunu tek başına yeterli görmediğini de açıkça ifade ediyor. “Faiz tek başına sihirli bir araç değil. Faiz değişikliği, yatırımcı davranışlarını etkileyebilir ama yapısal sorunlar çözülmedikçe bu adım sınırlı etki yaratabilir. Özellikle yüksek enflasyon beklentilerinin olduğu bir ortamda, piyasalarda kalıcı güven ancak geniş kapsamlı politikalarla sağlanabilir” diyerek konunun çok boyutlu olduğunu vurguluyor.
Rezervlerin etkin yönetimi geçici rahatlama sağlayabilir
Piyasa müdahalelerinin sadece faiz kararıyla sınırlı kalmadığını belirten Dr. Kalafatoğlu, merkez bankalarının döviz rezervlerini kullanarak piyasaya doğrudan müdahale edebildiğini söylüyor. “Merkez Bankası, piyasalara doğrudan müdahale ederek döviz rezervlerini kullanarak döviz veya altın alıp satabilir. Bu, arz-talep dengesini geçici olarak değiştirebilir” diyor. Ardından bu müdahalelerin etkisi üzerine şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu tarz hamleler kısa vadeli bir rahatlama sağlar ama uzun vadede çözüm değildir. Çünkü piyasa aktörleri sürdürülebilir adımlar görmek ister. Rezerv kullanımı, acil durumlar için geçici bir önlemdir. Asıl belirleyici olan, makroekonomik istikrarın sağlanmasıdır.”
Likidite ve sermaye kontrolleri kritik araçlardan biri
Dr. Kalafatoğlu, piyasadaki ani hareketliliğe karşı likidite önlemleri ve sermaye kontrollerinin de gündeme alınabileceğini belirtiyor. Bu konuda, “Merkez bankaları, piyasaya likidite sağlamak amacıyla çeşitli araçlar kullanabilir. Para arzını artırabilir ya da azaltabilirler. Özellikle kriz dönemlerinde bankacılık sistemine sağlanan likidite, piyasada güven inşa etmek için önemlidir. Ayrıca, ani sermaye çıkışlarını sınırlamak adına geçici sermaye kontrolleri de gündeme gelebilir. Bu kontroller, ekonomiyi dış şoklardan korumaya yönelik bir savunma mekanizması olarak işlev görebilir” ifadelerini kullanıyor.

Swap anlaşmaları piyasaya nefes aldırabilir
Dış finansman kanallarının çeşitlendirilmesinin önemine de değinen Kalafatoğlu, merkez bankalarının başka ülkelerle yaptığı swap anlaşmalarının kısa vadede çözüm yaratabileceğini belirtiyor. “Diğer ülkelerin merkez bankalarıyla yapılan swap hatları, döviz likiditesini artırabilir. Bu anlaşmalar sayesinde, kur baskısının yoğunlaştığı dönemlerde merkez bankası elini rahatlatabilir. Ancak bu tür anlaşmalar, yapısal sorunların üzerini örten bir araç değil. Yani swap hattı var diye, ekonomideki temel sorunlar göz ardı edilemez. Bu yüzden swap hattı geçici bir rahatlama sağlar ama esas çözüm içerideki politikalarla mümkündür” diyerek dikkat çekici bir uyarıda bulunuyor.
Enflasyon sadece para politikasıyla açıklanamaz
Enflasyonun neden kalıcı hale geldiğini de detaylı biçimde ele alan Dr. Kalafatoğlu, sürecin yalnızca para politikasıyla açıklanamayacağını belirtiyor. “Talep ve arz dengesizliği, üretim maliyetlerinin artması, kurdaki dalgalanmalar ve yüksek enflasyon beklentileri bir araya geldiğinde, fiyatlar üzerinde ciddi baskı oluşur. Ücret artışları da bu süreci besleyebilir. Eğer işletmeler, gelecekte enflasyonun yüksek olacağını düşünüyorsa, bugünden fiyatlara zam yapmayı tercih eder. Bu beklenti sarmalı, enflasyonun yapışkan hale gelmesine neden olur” diyen Kalafatoğlu, yapısal reformların ertelenmesinin bu süreci daha da karmaşık hale getirdiğini vurguluyor.
2025 yılı sonu için net tahmin yapmak riskli
2025 yılı sonuna ilişkin döviz ve altın fiyat beklentilerini ise daha temkinli bir dille ele alan Kalafatoğlu, “Bu tür piyasa araçlarının fiyatlarını net olarak tahmin etmek doğru değildir. Çünkü çok sayıda değişkene bağlı olarak şekillenir. Enflasyonun seyri, merkez bankasının politikaları, jeopolitik gelişmeler ve küresel faiz oranları bu sürecin yönünü belirler. Özellikle ABD tahvil faizlerindeki hareketler, altın fiyatlarını doğrudan etkiler. Türkiye gibi gelişen ekonomilerde ise kur üzerindeki baskı, içerideki enflasyon yapısı ve para politikasının yönüyle yakından ilişkilidir” ifadelerini kullanıyor.
Son olarak yatırımcılara da bir uyarıda bulunan Kalafatoğlu, “Sadece fiyatlara bakarak karar vermek yanıltıcı olabilir. Yatırımcılar, makroekonomik gelişmeleri ve uluslararası trendleri yakından izlemeli. Ani kararlarla değil, analizle hareket edilmesi daha sağlıklı olur” diyerek uyarılarını sıralıyor.