İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, 30 Mart Dünya Bipolar Günü dolayısıyla bipolar bozukluk hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Bipolar bozukluğun, kişilerin yaşam kalitesini doğrudan etkileyen ve tedavi gerektiren ciddi bir ruhsal durum olduğuna dikkat çeken Bolluk, mevsim geçişlerinin ve bazı yaşam tarzı faktörlerinin hastalığın seyrini etkileyebileceğini vurguladı.
Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk‘a göre, bipolar bozukluk genellikle 20-25 yaşları arasında başlayıp, depresif ve manik dönemlerle karakterize edilen bir durumdur. Hastalık dönemleri arasında işlevselliğin normale dönmesi ya da bazı belirtilerin devam etmesi mümkün olabiliyor. DSM-5 sınıflandırmasında ‘İkiuçlu (Bipolar) ve İlişkili Bozukluklar’ başlığı altında yer alan bu durum, yüksek mortalite ve morbiditeye neden olabiliyor.
Bipolar bozukluğun tetikleyicileri arasında mevsim geçişleri önemli bir yer tutuyor. Bolluk, “Yaklaşık dörtte birinde mevsimsel özellik vardır, dolayısıyla mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebilir” ifadesiyle bu durumun ciddiyetini vurguluyor. Ayrıca, uyarıcı madde kullanımı, aşırı kahve ve enerji içecekleri tüketimi, yoğun stres ve uykusuzluk gibi faktörler de hastalık dönemlerini tetikleyebiliyor. Özellikle çocukluk çağında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan bireylerde risk daha da artıyor.
Tedavi sürecinde Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, hastanın ilaç tedavisini doktora danışmadan kesmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Hastalığın kontrol altına alınabilmesi için ilaç tedavisi, psikoterapi ve bilişsel davranışçı terapi gibi çeşitli yöntemler bir arada kullanılıyor. Tedavi sürecinde hasta ve ailesine destekleyici bir yaklaşım benimsenmesi, hastalıkla mücadelede büyük önem taşıyor.
Bipolar bozuklukta genetik yatkınlık da göz ardı edilemez bir faktör. Bolluk‘un belirttiği üzere, “Bipolar bozukluğu olanların birinci derece akrabalarında bipolar bozukluk riski genele göre yaklaşık 10 kat daha fazladır” diyerek genetik etkenlerin önemini vurguluyor. Ayrıca, bipolar bozukluğa sahip yetişkinlerin yüzde 30-50’si çocuklukta travmatik deneyimler bildirmekte, bu da hastalığın seyrini etkileyebilmekte.
Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, hastaların ve yakınlarının hastalığı iyi anlamalarının önemine dikkat çekiyor. Mevsim geçişlerinde ve özellikle riskli dönemlerde hastaya yakın olunması, uyarıcı belirtilerin takip edilmesi gerektiğini belirtiyor. Ayrıca, hasta için bir eylem planı hazırlamanın, olası ataklar karşısında hazırlıklı olmayı sağlayacağını ifade ediyor.
Bipolar bozukluk, kişinin kendisi ve çevresi için zorlayıcı bir durum olabiliyor. Ancak Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk‘un vurguladığı gibi, doğru tedavi ve destekleyici bir yaklaşım ile hastalığın üstesinden gelmek mümkün. Bu nedenle, bipolar bozukluğa dair farkındalığın artırılması ve hastalıkla mücadelede destekleyici bir ortamın sağlanması büyük önem taşıyor.